Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Temmuz 2014 Pazartesi

BİR YEŞİLÇAM MELODRAMI OLARAK VESİKALI YARİM


         


       Vesikalı yarim 1969'da yapılmış bir Lütfi Akad filmidir. Filmin bir auteur yönetmen olan Akad'ın elinden çıkmış olduğu açık. Senaristliğini Safa Önal'ın ve görüntü yönetmenliğini Ali Uğur'un yapmış olduğu film yeşilçam melodramını gözler önüne seriyor. Adından da anlayacağınız üzere film bir imkansızlığın hikayesidir. İmkansızlık geç kalınmışlıktan kaynaklanır. Vesikalı Yarim'i bir melodram olarak değerlendirmemiz gerektiğini gösteren birçok özellik vardır. Bunlardan birkaçına değinelim. Mesela filmde gördüğümüz çok sayıda gazino sahneleri bize filmin melodram olduğunu gösteren en önemli unsurdur; çünkü gazino sahneleri filmin ilerleyen sahnelerinde ne olacağına dair ipucu veren manidar müziklere ev sahipliği yapar. Buna filmimizin birden fazla yerinde rastlıyoruz. Örneğin Sabiha rolünü oynayan Türkan Şoray'ın gazinoda "ağlatacaksın beni seni gidi yaramaz seni" sözlerinin geçtiği şarkıyı söylemiş olması filmin ilerleyen sahnelerinde kahramanımız Sabiha'nın üzüleceğini adeta fısıldıyor. Şarkının seslendirmesi geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz usta gazeteci Savaş Ay'ın annesi Şükran Ay tarafından yapılıyor.

Filmi biçimsel olarak ele aldığımızda abartılı kamera hareketleri hatta müstehcen zoomlar yapıldığına da tanık oluyoruz. Genellikle kadın karakterin dudağına veya gözlerine zoomlama yapılıyor. Filmimizde melodram heteroseksüel aşk üzerine kurulu, temel amaç ise kavuşmak; ancak bu yolda çeşitli engellerle karşılaşılıyor. Nihayetinde kavuşamayan Sabiha ve Halil'i görüyoruz. Kavuşmaya engel olduğunu düşündüğümüz şey geç kalınmışlık. Bunu da Sabiha'nın "keşke daha önce tanışsaydık", "sevmek de yetmiyormuş" gibi repliklerinden anlıyoruz. Daha önce tanışılmış olsa Halil bekar, Sabiha konsomatris olmazdı belki de.

Vesikalı Yarim'i sinemada gerçekçilik akımının bir örneği olarak niteliyoruz. Halil hem evinin kadını hem de kokulu, bakımlı bir eş istiyor. Şu anki eşi pasif, çocuklarına bakan, kendi yağında kavrulan bakımsız bir kadın. Halil evliliğinden memnun olan bir adam değil ve arkadaşlarıyla gazinoya gittiği gün cazibesine kapıldığı Sabiha'nın peşinden koşan bir karakteri canlandırıyor. Hatta sevgisi uğruna hapse düşüyor. Halil'in kadın fantezisini bir kenara bırakıp Sabiha'nın erkek fantezisine gelelim. O da Halil gibi geleneksel bir eşe sahip olmak, bir erkeğe şefkat göstermek niyetinde. Ne var ki kahramanlarımızın aşkının önünde çok büyük engeller var.

Filmin konusunu bir kenara bırakıp karakterlerimizin görünümünden bahsedelim. Sabiha'nın saçları filmin başlarında açık, filmin sonlarına doğru bağlı. Filmin son sahnesinde tekrar bağlanmamış bir saçla Türkan Şoray'ı görüyoruz. İzzet Günay ise Türkan Şorayla oynamak için adeta özenle seçilmiş gibi. İki karakter o denli yakışıyorlar ki seyirci filmin mutlu sonla bitmesini, iki aşığın kavuşmasını diliyor. Sabiha karakterinin dış görünümüyle ilgili söyleyeceğimiz (kesin olmasa da) Türkan Şoray'ın peruk değiştirmiş olması. Film siyah beyaz olduğu için bundan emin değiliz ama filmin başında saç rengi daha açık, filmin sonuna doğru siyah yoğunluğu artıyor. Bu da Türk sinemasında sarı saçlı kadının kötü kadın olarak bilinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Konsomatris Sabiha karakterinin bir gereği olarak görüyoruz bunu. İzzet Günay'a gelelim. Onun dış görünümü hakkında söylenecek bir şeyimiz yok; fakat oynadığı birkaç sahnede arka plan için dile getirmek istediklerimiz var elbette. Halil film boyunca toplam 3 kez sahile gidiyor. İlkinde Sabiha ile tanışmış mutlu bir Halil görüyoruz. İkincisi Sabiha'dan mektup alıp sinirlenmiş bir Halil. Sonuncusunda ise arka planımızda cami minareleri de var. Bu sahne filmde Halil'in Sabihayla olan ilişkisini bitirip eve döndüğü zamana tekabül ediyor. Bu sahne gelenekselliğin adeta ben buradayım diye ses verip canlandığı bölümü teşkil ediyor.

Filmin bitişini değerlendirecek olursak Akad'ın filmi Halil karakterinin eve gelip babasına "işe ben gideyim" demesinden sonra çok rahat bir şekilde sonlandırabilecek iken filmi devam ettirip Türkan Şoray'ı son bir kez bize göstermek istemesinin altında yatan neden Sabiha karakterinin psikolojisine bizi sokamk istemesi. Halil'in babasının manavın önünde Sabiha'yı görünce bir adım ileri gitmesi Türk kültüründe babanın korumacılığının simgesi olmuştur. Burada arzunun bir numaralı engeli "baba"dır.

Türk sinemasında yeşilçam melodramı olarak bilinen bu kült filmin izlenmesini tavsiye ediyorum.

                                                                                                                 
                                                                                      Yazan : Zeynep Gizem Emir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder